Zariyat
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ31
İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ32
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ33
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ34
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler
فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ35
Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ36
Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ37
Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ38
Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ39
Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ40
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ41
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ42
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ43
Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ44
Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ45
Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ46
Daha önce de Nuh milletini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir milletti
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ47
Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz
وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ48
Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ49
İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ50
De ki: "Öyleyse Allah'a koşusun; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَـٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ51
Allah'ın yanında başkasını tanrı kılmayın; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım
كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ52
Onlardan öncekilere, herhangi bir peygamber gelince: "sihirbazdır" veya "Delidir" derlerdi
أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ53
Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır; bunlar azgın bir millettir
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ54
Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ55
Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ56
Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır
مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ57
Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ58
Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ59
Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler
فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ60
Söz verilen günün azabından vay o inkar edenlere
Tur
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَالطُّورِ1
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ2
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ3
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ4
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ5
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ6
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ7
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ8
Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا9
Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا10
Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ11
Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ12
Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا13
Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur
هَـٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ14
Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur
أَفَسِحْرٌ هَـٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ15
Bu bir büyü müdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık birdir; ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz" denir
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ16
Bu bir büyü müdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık birdir; ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz" denir
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ17
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ18
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ19
Onlara şöyle denir: "İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için." Onlara, ceylan gözlü eşler veririz
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ20
Onlara şöyle denir: "İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için." Onlara, ceylan gözlü eşler veririz
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ21
İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ22
Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ23
Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ24
Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ25
Birbirlerine dönüp soruşurlar
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ26
Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ27
Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler
إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ28
Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler
فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ29
Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ30
Yoksa senin için şöyle mi derler: "Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz
قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ31
De ki: "Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim
أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَـٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ32
Bunu onlara akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler
أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ ۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ33
Yahut: "Onu kendi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır, inanmıyorlar
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ34
Eğer iddialarında samimi iseler Kuran'ın benzeri bir söz meydana getirsinler
أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ35
Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَ36
Yoksa gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır, Allah'a kesin olarak inanmıyorlar
أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ37
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa onlar mı işe hakimdirler
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ38
Yoksa, üzerine çıkıp vahiy dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ39
Demek kızlar Allah'ın, oğullar sizin öyle mi
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ40
Yahut sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ41
Veya, görülmeyeni bilmek kendilerine aittir de, onlar mı yazıyorlar
أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ42
Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Ama o tuzağa yakalanacak olanlar inkar edenlerdir
أَمْ لَهُمْ إِلَـٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ43
Yoksa Allah'tan başka bir tanrıları mı vardır? Allah, onların ortak koşmalarından münezzehtir
وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ44
Gökten azap olarak düşen bir parça görseler: "Bulut kümesidir" derler
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ45
Çarpılacakları güne erişmelerine kadar onları bırak
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ46
O gün, düzenleri kendilerine bir fayda vermez; yardım da görmezler
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَـٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ47
Zulmedenlere, şüphesiz, bundan başka da azap vardır; fakat onların çoğu bilmezler
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ48
Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek tesbih et
وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ49
Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et
Necm
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ1
Batmakta olan yıldıza and olsun ki
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ2
Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ3
O, kendiliğinden konuşmamaktadır
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ4
Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ5
Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ6
Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ7
Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ8
Sonra yaklaşmış ve inmiştir
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ9
Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ10
Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ11
Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ12
Ey inkarcılar! Onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ13
And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَىٰ14
And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَىٰ15
Orada Me'va cenneti vardır
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ16
Sidre'yi bürüyen bürüyordu
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ17
Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı
لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ18
And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ19
Ey inkarcılar! Şimdi Lat, Uzza ve bundan başka üçüncüleri olan Menat'ın ne olduğunu söyler misiniz
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ20
Ey inkarcılar! Şimdi Lat, Uzza ve bundan başka üçüncüleri olan Menat'ın ne olduğunu söyler misiniz
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ21
Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın mı
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ22
Öyleyse bu haksız bir paylaşma
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَىٰ23
Bunlar sizin ve babalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onları destekleyen bir delil indirmemiştir. Onlar sadece sanıya ve canlarının istediğine uymaktadırlar. Oysa onlara Rablerinden and olsun ki doğruluk rehberi gelmiştir
أَمْ لِلْإِنْسَانِ مَا تَمَنَّىٰ24
Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ25
Hayatın ilki de sonu da Allah'ındır
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ26
Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ27
Doğrusu ahirete inanmayanlar, meleklere "dişi" adını takarlar
وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا28
Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece sanıya uyarlar. Sanı ise şüphesiz gerçeği ifade etmez
فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا29
Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma
ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ30
Bu onların ulaştıkları bilginin seviyesini gösterir. Doğrusu Rabbin yolundan sapmış olanı pek iyi bilir, doğru yolda olanı da çok iyi bilir
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى31
Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri çok iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ32
Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle karşılığını verir. Doğrusu Rabbinin bağışı boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri çok iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O, sakınanı çok iyi bilir
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ33
Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ34
Yüz çevireni ve malından biraz verip sonra vermemekte direneni gördün mü
أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ35
Görülmeyenin ilmi yanında da o mu görüyor
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ36
Yoksa Musa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitablarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّىٰ37
Yoksa Musa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitablarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ38
Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez
وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ39
İnsan ancak çalıştığına erişir
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ40
Onun çalışması şüphesiz görülecektir
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ41
Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir
وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ42
Doğrusu son varış Rabbinedir
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ43
Doğrusu, güldüren de ağlatan da O'dur
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا44
Doğrusu dirilten de öldüren de O'dur
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ45
Doğrusu, atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çifti yaratan O'dur
مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ46
Doğrusu, atıldığında meniden erkek ve dişiyi, iki çifti yaratan O'dur
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَىٰ47
Doğrusu ölümden sonra tekrar dirilten de O'dur
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ48
Doğrusu zengin eden de varlıklı kılan da O'dur
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ49
Doğrusu Şira yıldızının Rabbi O'dur
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ50
İlk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri bırakmayan O'dur
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَىٰ51
İlk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri bırakmayan O'dur
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ52
Daha önce de Nuh milletini yok eden O'dur; çünkü onlar çok zalim ve pek taşkın kimselerdi
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ53
Lut milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O'dur
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّىٰ54
Lut milletinin kasabalarını yere batıran, onları gömdükçe gömen O'dur
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ55
Ey kişi! Rabbinin hangi nimetinden şüpheye düşersin
هَـٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ56
İşte ilk uyaranlar gibi bu da bir uyarandır
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ57
Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ58
Onu Allah'tan başka ortaya koyacak yoktur
أَفَمِنْ هَـٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ59
Bu söze mi şaşıyorsunuz
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ60
Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz
وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ61
Habersiz oyalanmaktasınız
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩62
Artık secdeye varın, Allah'a kulluk edin
Kamer
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ1
Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır; onlar bir delil görünce hala yüz çevirirler ve: "Süregelen bir sihir" derler
وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ2
Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır; onlar bir delil görünce hala yüz çevirirler ve: "Süregelen bir sihir" derler
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ3
Yalanlarlar da kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır
وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنَ الْأَنْبَاءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ4
And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ5
Bu haberlerin her birinde üstün hikmet vardır; ama uyarmalar fayda vermiyor
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ ۘ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَىٰ شَيْءٍ نُكُرٍ6
Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün
خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ7
Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür" derler
مُهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ ۖ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَـٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ8
Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür" derler
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ9
Bu ortak koşanlardan önce Nuh milleti de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi, yolu kesilmişti
فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ10
O da: "Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı
فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُنْهَمِرٍ11
Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ12
Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; her iki su, takdir edilen bir ölçüye göre birleşti
وَحَمَلْنَاهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ13
Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ14
Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ15
And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ16
Benim azabım ve uyarmam nasılmış
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ17
And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ18
Ad milleti peygamberini yalanlamıştı; Benim azabım ve uyarmam nasılmış
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ19
Nitekim üzerlerine, insanları, sökülmüş hurma kütüğü gibi kopararak yere seren, dondurucu bir rüzgarı uğursuzluğu devam eden bir günde gönderdik
تَنْزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ20
Nitekim üzerlerine, insanları, sökülmüş hurma kütüğü gibi kopararak yere seren, dondurucu bir rüzgarı uğursuzluğu devam eden bir günde gönderdik
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ21
Benim azabım ve uyarmam nasılmış
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ22
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ23
Semud milleti uyaran peygamberleri yalanladı
فَقَالُوا أَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ24
İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda, ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir" dediler
أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ25
İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda, ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir" dediler
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ26
Yarın, kimin pek yalancı ve şımarık olduğunu bileceklerdir
إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ27
Doğrusu, onları denemek üzere dişi deveyi gönderen Biziz. Salih'e şöyle demiştik: "Onları gözetle ve sabret
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ28
Onlara, sıralarına göre suyun kendileriyle o deve aralarında pay edilmiş olunduğunu söyle
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ29
Ama bir arkadaşlarını çağırdılar, o da kılıcını alarak deveyi kesti
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ30
Benim azabım ve uyarmam nasılmış
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ31
Nitekim üzerlerine bir çığlık gönderdik de, ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ32
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ33
Lut milleti uyaran peygamberleri yalanladı
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ ۖ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ34
Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ شَكَرَ35
Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz
وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ36
Lut, and olsun ki, onları Bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar uyarmaları şüphe ile karşılayarak dinlemediler
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ37
And olsun ki, onlar Lut'un konukları olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ettik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّ38
And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi
فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ39
Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ40
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur
وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ41
And olsun ki, Firavun erkanına uyaranlar geldi
كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ42
Mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine onları güç ve kuvvet sahibi olana yakışır bir şekilde yakaladık
أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ أُولَـٰئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ43
Sizin inkarcılarınız bunlardan daha mı üstündür? Yoksa Kitablarda size bir kurtuluş belgesi mi var
أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُنْتَصِرٌ44
Yoksa: "Biz öç alabilecek bir topluluğuz" mu diyorlar
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ45
Toplulukları dağıtılacak, yüzgeri edileceklerdir
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ46
Kıyamet onların azap ile vadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ47
Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ48
Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara: "Cehennemin dokunan azabını tadın" denir
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ49
Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır
وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ50
Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ51
And olsun ki, benzerlerinizi yok etti, öğüt alan yok mudur
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ52
İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır
وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ53
Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ54
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede, cennetlerde ferahlık ve aydınlık içindedirler
فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍ55
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede, cennetlerde ferahlık ve aydınlık içindedirler
Rahman
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
الرَّحْمَـٰنُ1
Rahman olan Allah Kuran'ı öğretti
عَلَّمَ الْقُرْآنَ2
Rahman olan Allah Kuran'ı öğretti
خَلَقَ الْإِنْسَانَ3
İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ4
İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti
الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ5
Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir
وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ6
Bitkiler ve ağaçlar O'nun buyruğuna boyun eğerler
وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ7
O, göğü yükseltmiştir; tartıyı koymuştur
أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ8
Artık tartıda tecavüz etmeyin
وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ9
Tartmayı doğru yapın, tartıyı eksik tutmayın
وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ10
Allah, yeri yaratıkları için meydana getirmiştir
فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْأَكْمَامِ11
Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, güzel kokulu otlar vardır
وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ12
Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, güzel kokulu otlar vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ13
Ey insanlar ve cinler! Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ14
O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır
وَخَلَقَ الْجَانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ15
Cinleri de yalın bir alevden yaratmıştır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ16
Öyleyken; Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ17
O, iki doğunun Rabbidir, iki batının Rabbidir
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ18
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ19
Acı ve tatlı sulu iki denizi birbirine kavuşmamak üzere salıvermiştir
بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِ20
Aralarında bir engel vardır; birbirinin sınırını aşamazlar
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ21
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ22
Bu iki denizden de inci ve mercan çıkar
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ23
Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ24
Denizde yürüyen dağlar gibi gemiler O'nundur
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ25
Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ26
Yeryüzünde bulunan her şey fanidir
وَيَبْقَىٰ وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ27
Ancak, yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ28
Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
يَسْأَلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ29
Göklerde ve yerde olan kimseler her şeyi O'ndan isterler; O her an kainata tasarruf etmektedir
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ30
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَ الثَّقَلَانِ31
Ey insan ve cin toplulukları! Sizin de hesabınızı ele alacağız
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ32
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانْفُذُوا ۚ لَا تَنْفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ33
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ34
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِ35
Ey insanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ36
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ37
Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ38
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْأَلُ عَنْ ذَنْبِهِ إِنْسٌ وَلَا جَانٌّ39
O gün ne insana ve ne cine suçu sorulur
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ40
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ41
Suçlular simalarından tanınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ42
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
هَـٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ43
İşte suçluların yalanladıkları cehennem budur
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ44
Onlar, cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ45
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ46
Rabbine karşı durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ47
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
ذَوَاتَا أَفْنَانٍ48
Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ49
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ50
Bu cennetlerden akan iki kaynak vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ51
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فِيهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ52
Bu cennetlerde türlü meyveden çift çift vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ53
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ فُرُشٍ بَطَائِنُهَا مِنْ إِسْتَبْرَقٍ ۚ وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ54
Orada, örtüleri parlak atlastan yataklara yaslanırlar; iki cennetin meyvelerini de kolayca toplarlar
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ55
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ56
Orada, bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş, daha önce ne insan ve ne de cinlerin dokunmuş olduğu eşler vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ57
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
كَأَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُ58
Onlar yakut ve mercan gibidirler
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ59
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
هَلْ جَزَاءُ الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ60
İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ61
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِ62
Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ63
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
مُدْهَامَّتَانِ64
Renkleri koyu yeşildir
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ65
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ66
İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ67
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ68
İkisinde de türlü türlü meyveler, hurmalıklar ve nar ağaçları vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ69
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ70
Oralarda iyi huylu güzel kadınlar vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ71
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ72
Çadırlar içinde ceylan gözlüler vardır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ73
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ74
Onlara daha önce insan da, cin de dokunmamıştır
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ75
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ76
Cennetlikler orada yeşil yastıklara ve harikulade işlemeli döşeklere yaslanırlar
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ77
Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız
تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ78
Büyük ve pek cömert olan Rabbinin adı ne yücedir
Vakıa
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ1
Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ2
Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ3
Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır
إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا4
Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا5
Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz
فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا6
Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz
وَكُنْتُمْ أَزْوَاجًا ثَلَاثَةً7
Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz
فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ8
İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara
وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ9
Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ10
İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır
أُولَـٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ11
Naim cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ12
Naim cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ13
Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir
وَقَلِيلٌ مِنَ الْآخِرِينَ14
Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir
عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ15
Mücevheratla işlenmiş tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar
مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ16
Mücevheratla işlenmiş tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ17
Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ18
Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ19
Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ20
Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ21
Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar
وَحُورٌ عِينٌ22
İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ23
İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ24
İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا25
Sadece selama karşılık selam sözü işitirler
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا26
Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ27
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ28
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ29
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ30
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ31
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ32
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ33
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ34
Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً35
Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا36
Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır
عُرُبًا أَتْرَابًا37
Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ38
Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ39
Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ40
Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ41
Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ42
İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ43
İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ44
İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ45
Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ46
Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ47
Şöyle söylerlerdi: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ48
Önce gelip geçmiş babalarımız da mı
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ49
De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ50
De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ51
Sonra, siz ey sapıklar, yalanlayanlar
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ52
Doğrusu bir zakkum ağacından yiyeceksiniz
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ53
Karınlarınızı onunla dolduracaksınız
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ54
Onun üzerine kaynar su içeceksiniz
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ55
Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz
هَـٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ56
İşte onlara, ceza günü sunulacak konukluk budur
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ57
Sizi yaratan Biziz; hala tasdik etmez misiniz
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ58
Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız
أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ59
Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ60
Ölümü aranızda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لَا تَعْلَمُونَ61
Ölümü aranızda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ62
And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz
أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ63
Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yoksa Biz mi bitiriyoruz
أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ64
Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yoksa Biz mi bitiriyoruz
لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ65
Dilersek Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız; "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık
إِنَّا لَمُغْرَمُونَ66
Dilersek Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız; "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ67
Dilersek Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız; "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ68
Söyleyin; içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz
أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ69
Söyleyin; içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ70
Dileseydik onu acılaştırırdık; hala şükretmez misiniz
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ71
Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz
أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ72
Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ73
Biz onu bir ibret ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ74
Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et
فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ75
Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim; ki bunun ne büyük yemin olduğunu bir bilseniz
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ76
Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim; ki bunun ne büyük yemin olduğunu bir bilseniz
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ77
Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir
فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ78
Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir
لَا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ79
Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ80
Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir
أَفَبِهَـٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ81
Siz bu sözü mü hor görüyorsunuz
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ82
Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ83
Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken, Biz o kişiye sizden daha yakınızdır, ama görmezsiniz
وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ84
Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken, Biz o kişiye sizden daha yakınızdır, ama görmezsiniz
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَـٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ85
Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken, Biz o kişiye sizden daha yakınızdır, ama görmezsiniz
فَلَوْلَا إِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ86
Siz dirilip yaptıklarınıza karşılık görmeyecekseniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize
تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ87
Siz dirilip yaptıklarınıza karşılık görmeyecekseniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan canı geri çevirsenize
فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ88
Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cenneti onundur
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ89
Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cenneti onundur
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ90
Eğer defteri sağdan verilenlerden ise
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ91
Ey sağcılardan olan kişi, sana selam olsun!" denir
وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ92
Eğer, sapık yalancılardan ise
فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ93
Ona kaynar sudan konukluk sunulur
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ94
Cehenneme sokulur
إِنَّ هَـٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ95
Doğrusu kesin gerçek budur
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ96
Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et
Hadid
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ1
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir
لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ2
Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ3
O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir
هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۚ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۖ وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ4
Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür
لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ5
Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler Allah'a döndürülür
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ ۚ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ6
Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar; O kalblerde olanı bilendir
آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَفِينَ فِيهِ ۖ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَأَنْفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ7
Ey insanlar! Allah'a ve Peygamberine inanın; sizi varis kıldığı şeylerden sarfedin; aranızdan, inanıp da sarfeden kimselere büyük ecir vardır
وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ ۙ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ8
Peygamber sizi, Rabbinize inanmaya çağırdığı halde, Allah'a niçin inanmazsınız? Hem O, sizden söz almıştı, inanmışlar iseniz; bu çağrıya koşun
هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۚ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ9
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna, apaçık ayetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir
وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا يَسْتَوِي مِنْكُمْ مَنْ أَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ ۚ أُولَـٰئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذِينَ أَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُوا ۚ وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ10
Göklerin ve yerin mirasçısı Allah olduğu halde, Allah yolunda siz niçin sarf etmiyorsunuz? İçinizden Mekke'nin fethinden önce sarfeden ve savaşan kimseler, daha sonra sarfedip savaşan kimselerle bir değildirler, öncekiler daha üstün derecededirler. Allah, hepsine cenneti vadetmiştir. Allah, işlediklerinizden haberdardır
مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ11
Allah'a kim güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek bir ecir de vardır
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَىٰ نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ12
İnanmış erkek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle denecektir: "Müjde; bugün içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir." İşte bu büyük kurtuluştur
يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ13
İkiyüzlü erkek ve kadınlar müminlere: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım" dedikleri gün, onlara: "Ardınıza dönün de ışık arayın" denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir
يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ ۖ قَالُوا بَلَىٰ وَلَـٰكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ أَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّىٰ جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ14
İkiyüzlüler, inananlara: "Biz sizinle beraber değil miydik" diye seslenirler. Onlar: "Evet öyle; fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın buyruğu gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ مَأْوَاكُمُ النَّارُ ۖ هِيَ مَوْلَاكُمْ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ15
Bugün sizden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez; varacağınız yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür
أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ16
İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir
اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ17
Allah'ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini bilin; size, akledesiniz diye açık açık deliller anlattık
إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ18
Doğrusu, sadaka veren erkek ve kadınlara, Allah'a güzel bir takdimde bulunanlara kat kat karşılık verilir; onlara cömertçe verilecek bir ecir vardır
وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُولَـٰئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ ۖ وَالشُّهَدَاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَـٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ19
Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır
اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ ۖ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا ۖ وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ ۚ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ20
Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir
سَابِقُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ21
Ey İnsanlar! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya, Allah'a ve Peygamberine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle göğün genişliği kadar olan cennete koşusun; bu Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir
مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنْفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَبْرَأَهَا ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ22
Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitap'da bulunmasın. Doğrusu bu Allah'a kolaydır
لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ23
Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez
الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ ۗ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ24
Bunlar cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik yapmalarını söylerler. Allah'ın buyruğundan kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah şüphesiz müstağni ve övülmeğe layık olandır
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ ۖ وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ25
And olsun ki peygamberlerimizi belgelerle gönderdik; insanların doğru (adaletli) hareket etmeleri için peygamberlere kitap ve ölçü indirdik; pek sert olan ve insanlara birçok faydası bulunan demiri de indirdik. Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeksizin yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ ۖ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ26
And olsun ki Nuh'u ve İbrahim'i Biz gönderdik; ikisinin soyundan gelenlere peygamberlik ve kitap verdik; soylarından gelenlerin kimi doğru yoldadır, birçoğu da yoldan çıkmıştır
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا ۖ فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ ۖ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ27
Onların izleri üzerinden peygamberlerimizi ard arda gönderdik; Meryem oğlu İsa'yı da ardlarından gönderdik ve ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk; üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler; içlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik; ama çoğu yoldan çıkmışlardır
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ28
Ey inananlar! Allah'tan sakının, Peygamberine inanın ki, Allah size rahmetini iki kat versin; size ışığında yürüyeceğiniz bir ışık var etsin; sizi bağışlasın; Allah bağışlayandır, acıyandır
لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ ۙ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ29
Kitap ehli bilsinler ki, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemezler (bu lütfa malik değillerdir); lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir; Allah büyük lütuf sahibidir